- 16.01.2023 09:57
Senaryo yazarı, tiyatro ve sinema oyuncusu Levent Kazak, 6 Kasım 2011 tarihli Hürriyet Pazar Eki'nde Faruk Bildirici'ye şöyle konuşuyordu:
“Düzceliyiz biz, baba tarafı Çerkez. Babam mühendisti ama sanatla, yazıyla, şiirleromanla ilişkisi her zaman iyiydi. Babam parasız yatılıdan Cemal Süreya'nın sınıf arkadaşıdır. Çocukluğum şairlerle, dayım Cemal Süreya ile geçti. Fakat doğrusunu isterseniz ben şiire Edip Cansever okuyarak başladım. Daha sonra Cemal Süreya'yı okudum ve çok sevdim. Şairliğini kendisinden sonra tanıdım yani. Üvey annem Ayten, Cemal Süreya'nın kardeşidir. Benim anne diye bildiğim kişi Ayten idi. Beni o büyüttü. Ben çok ufak yaştayken annemle babam ayrılmış, annem yurtdışına gitmiş. Annem Macar. Ben annemi hep ölü olarak bildim belli bir yaşıma kadar. Babam ben küçükken evlendi Ayten ile. Babamla çok kavga ettiler, ayrıldılar ve birkaç sene sonra tekrar evlendiler. Aralarında büyük bir aşk, büyük bir bağlılık vardı. Ben daha sonra gençlik yıllarımda öz annemle tanıştım, ama ona hiçbir zaman anne demedim”.
BABAM: HAYATIMIN CEZASI YAZMAKTI
İstanbul Teknik Üniversitesi’nin ilk mezun kuşağı vardır ya bütün bu barajları yolları yapan. Babam o kuşaktan bir mühendis. Karayolları ve Devlet Su işleri’ndeydi yıllarca. Hayatı şantiyelerden şantiyelere gezmekle geçti, ben de o arada doğdum. Beni de şantiyelere götürürdü. Keban’ın yapılışında bulundum mesela. Biz arkadaşlarla lastikler, şamreller alıp Keban barajını yüzerek karşıdan karşıya geçtik. Fakat büyük bir panik yaratmışız meğer. Çünkü su seviyesi yükseldiği zaman kapaklar açılıyor, biz de tam kapakların yanından geçtik. Geldiler karşı yakadan teknelerle aldılar falan. Babam bana ceza verdi, hayatımın en büyük cezasını. Samed Behrengi’nin kitaplarını beşer kere yazmak zorunda kaldım. Bu ceza, yazıyla kurduğum ilişkide önemli bir rol oynadı. Yedi sekiz yaşlarındaydım. Dört yaşından itibaren bayağı okuyup yazıyordum. Babam öğretmişti. Okula da hem erken başladım, hem imtihanla sınıf atladım. Altı yaşında ikinci sınıftaydım.
YAZMAK: BİLMİYORDUM AMA HİNTÇE VİDEOLAR ÇEVİRDİM
Genç yaşlarda babamın solculuğuna tepki olarak daha apolitiktim. Daha sonra babama benzemeye başladım. Doğrusunu isterseniz lise yıllarında ne yapacağımı bilmiyordum. Sanıyorum yazı benim oyunculuktan sonra gelişen bir şey oldu. Aslında beni yazıyla tanıştıran ne oldu biliyor musunuz? İlkokulu yatılı okudum, yatılı bittiği andan itibaren çalıştım. Liseye de çalışarak gittim. O dönemde video kulüpler başlamıştı, kaçak videolar satılıyordu. Az buçuk İngilizcemle video çevirileri yapmaya başladım. Sonra bana Hint filmleri falan vermeye başladılar. “Al bunu da çevir” diyorlardı. Ama ben Hintçe bilmiyorum! Dilini bilmediğim filmleri çevirmeye başladım öyle. Seyrederek yazıyorsun. Öyle komik oluyor ki. İki kardeşin başına gelenler falan derken 40.dakikada bunlar öpüşüyor! Meğer kardeş değillermiş, onu hemen çevirmek zorundasın falan. Bilmediğim dilden o kadar çok çeviri yaptım ki, yazı biraz da öyle başladı belki. Tiyatro ile kurduğum ilişkiden sonra iyiden iyiye yazıya yöneldim.
(Bu söyleşinin tam metnine yazımızın sonunda vereceğim linkten ulaşabilrsiniz)
BİR ÇOK ESERDE ONUN İMZASI VAR
Levent Kazak'ın babası Daver Kazak kimdi peki?
Modern Türk şiirinin zirve isimlerinden Cemal Süreya, İstanbul Haydarpaşa Lisesi’nden sınıf arkadaşı ve daha sonra kız kardeşi Ayten'le evlenip eniştesi olacak Daver Kazak için, 'Günler' adlı güncesinde şu notu düşüyor:
- Akla gelebilen ilk matematik dehası...
Daver Kazak, yazımın başında Levent Kazak'tan alıntıladığım gibi mühendistir. Uzun yıllar DSİ'de çalışır. Entelektüel tecessüs sahibi bir kimlik olan Daver Bey, aynı zamanda nevi şahsına münhasır bir kimlik ve sıradışı renkli bir kişilik...
Levent Kazak, bir vesiyle babasından şöyle bahseder:
- On yıllar oldu göçeli. İTÜ'nün ilk mezunlarından, inşaat mühendisi ve matematikçiydi. Arkadaşları KİSKA, STFA gibi şirketler kurarken babam devlet memuru olarak kalmayı tercih etti. Parasız yatılı okumasından kaynaklanan bir vefa borcu diyebiliriz. Karayolları ve DSİ’de çalıştı. Karakaya Barajı’nın statik hesapları onundur. Keban Barajı'nın da. Onlarca hastane, sağlık ocağı, yol, stadyum yaptı…
Dahası var…
"TÜRKİYE'NİN EINSTEIN”I DAVER KAZAK BEY
Cumhuriyet Gazetesi eski yazarlarından merhum Mustafa Ekmekçi’nin 1 Ekim 1989 tarihli köşesinde Daver Bey için yazdıkları oldukça kuşatıcıdır:
Bir Einstein geldi Türkiye'ye. 1970'lere doğru, sanıyorum DSİ’nin konuğu olarak geldi; o da fizikçiydi, ünlü bilgin Einstein'ın oğlu "akarsuların çökeltileri'' konusunda inceleme yaptı. Onu DSİ’de mühendis olarak çalışan Daver Kazak gezdirdi. Daver de Türkiye'nin Einstein’ı denecek denli kafalı biriydi. Olasılık hesapları konusunda üstüne yoktu, söylediğine göre ilgililer. Einstein adından ürktüklerinden:
- Bu adamı gezdirse gezdirse Daver Kazak gezdirir, demişler, o da Türkiye'de çeşitli yerleri gezdirmişti.
BÖYLE OLUR DAHİLERİN DEST-İ İZDİVACI
Levent Kazak'a dönelim tekrar...
Levent Bey, 'Anne diye bildiği kişi' olan Ayten Hanım'dan alıntılayarak çok ilginç bir anektodu aktarıyor…
Söz Ayten Hanım’da:
"İstanbul'a gidiyorum. Bir doktor var, benimle evlenmek istiyor. Abime danışacağım Yanıma abimin çevirdiği bir kitap aldım, Aşkın Suçları. Açtım okuyorum, paldır küldür birisi oturdu yanıma. Ayaklarını gördüm, kocaman bir postal. Hiç bakmıyorum o yana. Biraz sonra, "Hanımefendi, affedersiniz, kitabı rica edebilir miyim?" dedi. Baktı, çevirmenin adını görünce, "Kusura bakmayın benim arkadaşım olur da Cemal Süreya," dedi. "Ama uzun süredir görmüyorum. Şiirlerini okurum hep," diye konuşmaya devam etti. Ardından iki dize okudu bana. Dayanamadım güldüm. Şiir okuyuşuna gülüyorum sandı, biraz alınarak, "Ben çok güzel şiir okurum," dedi. Ben de, "Abimi unutmadığınız için, onun şiirlerini okuduğunuz için sevindim," dedim. Adam şaşkına döndü. "Siz yoksa Cemal'in kardeşi misiniz?" diye, neredeyse sarılacak boynuma. Artık sohbet başladı. Ordan buradan konuştuk, kendisini anlattı falan. "Sevdiğin var mı?" diye sordu bana, durumu anlattım. Otobüs yemek molası verdi, nasıl ısrar ediyor, "İlle bir çorba içelim," diye. Ben tabii kabul etmiyorum. Suratını astı. On dakika sonra evlenme teklif etti!"
"TÜRKİYE'NİN EN AKILLI ADAMIDIR O"
Ayten'in yanıtı belli. Hiç tanımadığı bir adama 'evet' diyecek hali yok. Eve vardığında ilginç bir olay olarak anlatır ağabeyine.
Cemal Süreya'nın tepkisi çok farklı:
Abim, adını duyunca, "Türkiye'nin en akıllı adamı o. On yıldır görmüyorum. Ayten n'olur evlen onunla, bırak şu doktoru. O bir dehadır. Durdun durdun, turnayı gözünden vurdun," dedi.
Ve evlenirler...
Daver Kazak, 29 Aralık 1990’da bu dünyadan göçüp gitmiştir.
Arkasında binlerce anı ve renkli bir yaşam bırakarak.
Daver Kazak’ı ve ondan yaklaşık 1 sene önce (9 Ocak 1990) dünyamızdan ayrılan Cemal Süreya’yı saygıyla anıyorum…
Ruhları şâd olsun…
Faruk Bildirici'nin Levent Kazak'la yaptığı söyleşinin linki:
https://farukbildirici.com/levent-kazak/
Yorum Yap